Sanat Eserleri : Sanat Eserlerinde Gizlenen 8 Tuhaf Detay
Sanat Eserleri
Sanat Tarihinin Şaheserlerinde Gizlenmiş 8 Tuhaf Detay
Büyük sanat eserleri ‘nde bir kez fark edildiğinde daha derin anlamlar ortaya çıkaran, bazı tuhaf detaylar vardır. Kelly Grovier, bizim için Çığlık ve Öpücük gibi resimlerden örnekler topladı.
İnci Küpeli Kız ‘dan Picasso ’nun Guernica ‘sına, Terakota Ordusu ’ndan Edvard Munch ’ın Çığlık ‘ına kadar kültür – sanat tarihindeki en ünlü sanat eserleri resim ve heykellerin ortak noktaları nelerdir?
Sanat Eserlerinin Ortak Özellikleri
Her biri, aslında anlamı derinleştiren ancak yeterince takdir edilmeyen, hatta çoğu zaman gözden kaçan ayrıntılarla donatılmıştır. Bu çalışma, okuyucuların gerçekte fark etmediği ancak aşina olduğu eserlerle yeniden bağlantı kurmaları konusunda A New Way of Seeing: The History of Art in 57 Works adlı kitabımın öncülü niteliğindedir.
Bu hikaye ilk olarak Ocak 2019’da yayınlandı.
Başlangıç noktam olarak tüm insanlık tarihinin (Traianus Sütunu’ndan Amerikan Gotik’ine, Elgin Mermerleri’nden Mattisse’in Dans’ına) en saygın imgelerini ele aldım ve kusursuz sanatı neyin kusursuzlaştırdığını düşündüm.
Sanatsal yaratımların büyük çoğunluğu neredeyse karşılaştığımız anda bilincimizi kaybettiriyorken, neden bazı çalışmalar popüler hayal gücünün içinde yüzyıllar geçtikçe titreşmeye devam ediyor? Bu çalışmaları tararken, her birinin, bir kez fark edildiğinde heyecan verici yeni okumaların kilidini açan ve bu şaheserlerle etkileşim şeklimizi sonsuza dek değiştiren bir tuhaflık cümbüşü içerdiğini keşfettiğimde şaşırdım.
Mona Lisa ‘nın sağ elinde kıpır kıpır eden hayaletimsi parmaktan, Frida Kahlo ‘nun en gizemli otoportrelerinden birinde göze batan metanet verici tarot sembolüne kadar bu olağanüstü ayrıntılar kendini göstermeye başladığında, Charles Baudelaire ‘in bir sözünü hatırladım. Fransız şair 1859’da “Güzellik, her zaman basit, planlanmamış ve bilinçsiz bir tuhaflık içerir.” demişti.
Aşağıda sizin için, sanat tarihindeki tanınmış imgelerin birçoğunu bilinçaltında canlandıran tuhaf dokunuşlar ve sıra dışı ayrıntıların ufak bir özeti var.
Bayeux Duvar Halısı (1077 ya da sonrası)
Bir bin yıl önce, İngiltere’nin Normanlar tarafından fethinin anlatıldığı 70 metrelik kumaşı işleyen unutulmuş kadınlar, sadece zarif terziler değil, aynı zamanda olağanüstü hikaye anlatıcılarıydılar. Destanın sonuna yakın can alıcı bir noktada Kral Harold ‘ın gözünü delen ok, anlaşılması güç şekilde tarihin örüldüğü iğneyi vurgulayan bir anlatıcıdır. Yaralı Harold oku tutarak, hem ressamın hem de gözü büyülenmiş gözlemcinin kimliğini bulanıklaştırıyor. Tek bir dikişle, Harold’ın gözü, bizim gözümüz ve terzinin iğnesi aynı şeye dönüşüyor.
Sandro Botticelli – Venüs’ün Doğuşu (1482-5)
Sandro Botticelli’nin Rönesans dönemindeki başyapıtı Venüs’ün Doğuşu ’nda tanrıçanın sağ omzundan sarkan rüzgarın savrulmuş altın saç sarmalı, resmin dikey ekseninde bir dişli gibi dönerek onu hayal gücümüze doğru itiyor. Mükemmel bir spiral, ancak bu tesadüfi bir süsleme veya fırça kazası değildir.
Yırtıcı kuşların dalması ve notilus kabuklarının savrulmasındaki aynı kıvrım hareketi, antik çağlardan beri düşünürleri hipnotize etti. 17. yüzyılda İsviçreli matematikçi Jacob Bernoulli bu kıvrımı ‘spira mirabilis’ yani ‘muhteşem spiral‘ olarak isimlendirdi. Botticelli zamansız zarafeti kutlayan bu resminde Venüs’ün kulağına fısıldar ve ona gerçeğin ve güzelliğin eşsiz sırlarını anlatır.
Hieronymus Bosch – Dünyevi Zevkler Bahçesi (1505-10)
Bir süvari kafasının üzerinde dengelenmiş bir yumurtanın, açıkça görülebilecek şekilde gizlenmiş olması, aslında hem eleştirmenler hem de resmin sıradan hayranları tarafından yeterince iyi fark edilebilmektedir. Peki bu hassas ayrıntı, çalışmanın gerçek anlamını nasıl ortaya çıkarır?
Bu eserin dış kabuğunu ve eserin dış yüzeyinde tasvir ettiği kırılgan bir dünyanın eterde yüzen hayaletimsi, yarı saydam küresini ortay çıkarmak için üç parçalı resmin yan panellerini sağa sola sallarsak; resmini karmaşık işlerle her uğraştığımızda sonsuza dek çatlayacak ve kırılacak bir tür yumurta olarak tasarladığını keşfederiz.
Bosch ‘un resmini açıp kapatarak, alternatif olarak yeni doğan bir dünyayı harekete geçirdik veya masumiyetimiz kaybolmadan zamanı başlangıçtan öncesine geri döndürdük.
Johannes Vermeer – İnci Küpeli Kız (1665)
Vermeer’in ünlü portresinde, sarkıp durmadan sallanan parlak bir inci gördüğünüzü mü düşünüyorsunuz? Tekrar düşünün.
Resmin gizeminin etrafında döndüğü o yuvarlak gösterişsiz şey, hayal gücünüzün renklendirmesidir.
Sanatçı, bir bilek hareketi ve iki becerikli beyaz boya darbesiyle beynimizin oksipital loblarının birincil görsel kortekslerini, bizi bir inciymiş gibi büyüleyerek kandırdı. Gözlerinizi dilediğiniz kadar kısın ancak süsü kulağa bağlayan bir bağ yoktur.
Küreselliğin bir aldatmacasıdır. Küpeyi beyaz lekelerin en büyüğünden bağımsız bir şekilde askıda göreceğiz. Vermeer’in bu kıymetli mücevheri, kendi hayali varlığımızın zengin bir optik illüzyonudur.
JMW Turner – Yağmur Buğu ve Hız – Büyük Batı Demiryolu (1844)
Turner ‘ın yaklaşan lokomotifinin karanlık yolunda koşan bir tavşan gizlenmiş bir sır değil. Sanatçı, tam da cila gününde Kraliyet Akademisi ’ni iş gösteriye varacağı sırada ziyaret eden küçük bir çocuğa işaret etti.
Peki bu küçük ayrıntı, Turner’ın teknolojiyi aşma konusundaki devasa fikrinin anlamını nasıl ateşliyor? Neden kendini bunu belirtmek zorunda hissetti ki?
Antik çağlardan beri tavşan yeniden doğuşu ve umudu sembolize eder. Tabloyu ilk kez 1844’te sergilendiğinde gören ziyaretçilerin duyguları, iki buçuk yıl önce Noel arifesinde, resimde tasvir edilen köprüden 10 mil ötede bir trenin raydan çıkmasıyla meydana gelen ve dokuz üçüncü sınıf yolcuyu öldüren ve 16 kişiyi sakatlayan bir kazanın dehşeti yüzünden hâlâ tazeydi.
Büyüyen ve gelişen bir sanatçı, tavşanın ambleminde küçülürken, resmini dokunaklı bir övgüye ve yaşamın kırılganlığa dönüştürür.
Georges Seurat – Asnières’de Yıkananlar (1884)
Seurat tarafından sergilenen ilk eser olan Seine nehri kıyısında tembel bir öğle yemeği zamanı geçiren Parislilerin büyük resmi, ilk kez 1884’te tamamlandı. Daha sonra uzaktan bakıldığında gözlemcinin gözünde birleşen küçük farklı noktaları uygulama tekniğinde mükemmelleştikten seneler sonra yeniden rötuşladı.
Seurat’ın daha olgun noktacı stilinin temelini oluşturan renk teorisinin kökeni hayal gücümüzde kalıcılığı nasıl oluşturabileceğini açıklayan Fransız kimyager Michel Eugène Chevreul ’ün fikirlerinde hayat bulur.
Seurat’ın resminin puslu uzaklığında, Chevreul’un da sorumlu olduğu endüstriyel bir yeniliğe göre mum üreten bir fabrikadan bir dizi duman bacası yükseliyor. Daha çok eseri var eden boya fırçalarına benzeyen bu bacalar, Seurat’ın şaşaalı bakış açısının onsuz mümkün olamayacağı düşünenler için bir hediyedir.
Edvard Munch – Çığlık (1893)
Edvard Munch’ın bu eser yapıldıktan bir asır sonra bile popüler hayal gücünün üzerinde hala etkili olan bu kaygının ilk örneği olan kasvetli figürün esas olarak ressamın Paris’te 1889 yılı Evrensel Sergisi’nde karşılaştığı yüzünde bu donmuş dehşet verici ifade olan Perulu bir mumyaya borçlu olduğu düşünülüyordu.
Ancak Munch, geçmişten çok gelecekle ilgilenen ve özellikle teknolojinin hızı konusunda endişeli bir sanatçıydı. Şüphesiz bir kaide üzerinde duran ve pavyonun üzerinde yükselen 20.000 ampulle dolu devasa başka bir ampulün nefes kesen görüntüsünden daha da derinden etkilenirdi.
Thomas Edison‘un fikirleri için bir övgü niteliğinde olan bu heykel, yeni bir tapınmayı müjdeleyen kristal bir tanrı gibi yükselerek Munch’ın zihninde bir değişiklik yaptı. Çığlık ‘ın gürleyen yüzünün hatları, Edison’un korkunç elektrikli toteminin (ampulün) sarkık çenesini ve bombeli kafatasını doğaüstü bir hassasiyetle yansıtıyor.
Gustav Klimt – Öpücük (1907)
Şüphesiz aşk ve tutku, uzun beyaz laboratuvar önlüklerinden ve bilimsel testlerin mikroskobik slaytlarından en uzak noktada durmaktadır. Gustav Klimt’in Öpücük adlı tablosuna göre çok da uzak değil.
Çalışmasını resmettiği yıl, özellikle Klimt‘in yıllar önce tıbbi temalara dayalı resimler oluşturmaya davet edildiği Viyana Üniversitesi‘nde Viyana trombositlerin ve kan hücrelerinin diliyle yaşıyordu.
Üniversitenin öncü bir immünologu ve kan gruplarını ayırt eden ilk bilim insanı olan Karl Landsteiner, kan naklini başarılı kılmak için çok çaba sarf ediyordu.
Klimt’in resmindeki kadının eteğinde zonklayan tuhaf desenlere daha yakından bakın: Sanki sanatçı bize titreyen hücrelerin konulduğu petri kapları gibi ruhunun bir taramasını sunuyor. Yani Öpücük, Klimt’in sonsuz aşkla ilgili parlak biyopsisidir.
-Kaito
Bir önceki yayınım : Bitki Yetiştirmenin Faydaları
- Evde Kolonya Yapımı – Kendi Kolonyanızı Kendiniz Yapın - 23/05/2021
- Çay mı Kahve mi; Çayda Kafein Var Mı? - 13/05/2021
- D Vitamini Eksikliği ve Saç Dökülmesi – Dökülmenin Nedenleri - 03/05/2021
Çok bilgilendirici bir içerik olmuş. Mutlaka bir kez görmüş olduğumuz bu tabloların arkasında yatan olayları öğrenmek de bu yazıya kısmetmiş 🙂 Elinize sağlık.
Rica ederim, beğenmenize sevindim 🙂