Sonsuz Hücrelere Bölünmüş Kadın : Henrietta Lacks
SONSUZ HÜCRELERE BÖLÜNMÜŞ KADIN : HENRIETTA LACKS
Günümüzde olduğu gibi, yıllar yıllar öncesinde de hastalıklar ve hastalık etmeni mikroorganizmalar üzerine yapılan deney ve araştırmalar sayesinde, günümüz tıbbi imkanlarına sahibiz. Bu imkanlara sahip olmamızda büyük pay sahibi kişilikler var tarihte. Bu kişilerden biri Henrietta Lacks .
Bu yayında, Tıp bilimine katkıları ve trajik hayat öyküsüyle hakkında kitap yazılan, bununla kalmayıp filmlere konu olan ölümsüz kadın Henrietta Lacks ’tan bahsedeceğim.
Ve tabi neden kendisine ölümsüz dendiğinden ve sonsuz hücreye bölünüş öyküsünden de bahsedeceğim.
Henriatte Lacks Kimdir
Henrietta, 1920 yılında ABD’nin Virjinya eyaletinde, sosyo-ekonomik durumu düşük bir ailede dünyaya geldi. Ailesinin kökleri Afrikalı kölelere dayanmaktaydı.
Henrietta ve ailesi, bir tütün çiftliğinde işçi olarak çalışmaktaydılar. Henrietta, çok küçük bir yaşta, 14 yaşında hamile kalır. Hemde kuzeninden ve ondan iki çocuk dünyaya getirir. Çocukların doğumunun ardından Henrietta , kuzeni ile Maryland’a taşınır ve bir süre sonra evlenirler.
Bu evlilikten kısa aralıklarla üç çocuk daha dünyaya gelir. Ancak Henrietta, son doğumundan sonra bir daha kendini tam anlamıyla iyi ve sağlıklı hissedemez. Ara ara vajinal kanamaları olan Henrietta, bir gün lavaboda kendini muayene ederken rahim ağzında bir kitle hisseder.
Bunu ilk olarak kuzenleriyle paylaşır. Kuzenleri, bir doktora görünmesi konusunda ona tavsiyeler verse de o, bir takım çekinceleri olduğu için bunu ilk olarak erteler.
Devam eden vajinal kanamaları ve idrarında da kan görmesi üzerine doktora gitmeye karar verir. O zamanlar Maryland’ın en büyük hastanesi olan ileride dünyanın sayılı kanser araştırma merkezi olacak olan John Hopkins Hastanesi’ne gider.
Henrietta Lacks Hastalık Süreci
Hastanede yapılan muayene ve testler sonucu, Henrietta’ya rahim ağzı (serviks) kanseri teşhisi konulur. Hastalığına neden olan, oldukça agresif virüs HPV 18 ile Henrietta ’yı çok zor günler bekliyordu.
Henrietta’nın rahim ağzındaki kitlesini muayene eden doktor, daha önce görmediği ilginç bir kitle ile karşılaşmıştı. Kitle, mor renkli, üstü parlak, lobülleri olan jöle kıvamındaydı.
Bu tanıyı almış hastalarda uygulanan prosedürün aynısı Henrietta’ya da uygulanarak, kitlesinden bir parça alındı ve patolojiye gönderildi. Bu sırada Henrietta’nın tedavisi de başladı. O zamanlar, bu tip kanserler için radyum tedavisi popülerdi.
Bu tedavi, radyum çubuklarının hastanın rahim ağzına yerleştirilmesi ile oluyordu. Oraya yerleştirilen radyum çubukları, alandaki kanserli hücreleri öldürüyordu, tedavi bundan ibaretti. Tedavinin elbette yan etkileri de vardı. Henrietta ’da radyasyona bağlı geniş yanıklar oluştu.
O dönem hastanede, insan hücreleri üzerinde çeşitli araştırmalar ve deneyler yapan Dr. George Gey ’e de her seferinde olduğu gibi, Henrietta’nın da kitlesinden alınan parça gönderildi. Ancak sorun şu ki, Henrietta’nın hücrelerinin bir bilimsel araştırmada kullanılması konusunda kendisinden rızası alınmamıştı. O da sırf ten rengi beyaz olmadığı için.
O dönem, onlar için köleliğin sona ermesine rağmen, bunun yankıları sürmekteydi örnekteki gibi.
İşte o bilim silsilesi tam da burada başlıyor.
Dr. Gey, o zamanlar insan hücresini çoğaltmak üzerine çalışmalar yapmaktaydı. Çalışmalarını Henrietta’nın hücrelerinde yoğunlaştırır ve onlar hakkında sıra dışı bir şeyler fark eder.
Bir insan hücresi, vücut dışına çıktığında kültüründe en fazla 2-3 gün yaşayabilir ve çoğalma nadir olarak görülürdü. Ancak Henrietta’nın hücrelerini inceleyen Dr. Gey, hücrelerin şaşırtıcı bir hızda bölündüğünü ve şartlara çok dayanıklı olduklarını fark eder.
Dr. Gey, elbette ne kadar mucizevi bir buluş ile karşı karşıya olduğunun ve bu hücre kültürünün ileri ki yıllarda insanlığa sağlayacağı faydaların farkındadır.
HeLa Hücreleri
Dr. Gey, keşfedilen bu hücreleri laboratuvar ortamında çoğaltmaya başlar. Bu sırada Henrietta’nın durumu kötüleşiyor, kanserli hücreleri artık neredeyse vücudunun her alanındaydı.
Dr. Gey ve asistanı, Henrietta üzerinden ürettikleri hücrelerin isimlerini HeLa olarak adlandırdılar. Henrietta’nın isim ve soy isminin ilk iki harfi yani.
Kanımca bunun sebebinin günah çıkartmak olduğunu düşünüyorum.
Henrietta Lacks , 4 Ekim 1951 yılında, henüz 31 yaşında, tırnaklarında kırmızı ojeyle John Hopkins Hastanesi’nde kansere bağlı komplikasyonlar nedeniyle vefat etti.
Şu yazdığım son cümle beni çok yaraladı. Daha 31 yaşındaydı. Hastaneden çıkıp çıkamayacağının bilinmezliğinde tırnaklarına sürdüğü kırmızı oje, aslında hayatı ne kadar sevdiğinin bir göstergesi. Ve rızası olmadan laboratuvarın inkübatörlerinde dönen dolaplar. Bunlar hakkında yazacak çok şey var ancak, hepsini en sona bırakacağım.
Henrietta ’nın bedenine otopsi yapmak isterler. Henrietta’nın ailesinden otopsi gibi bir işlem için bile izin alınmaz. Onları kendilerinden farklı gördükleri için gerek bile duymazlar.
Yapılan otopside, kanserli hücrelerin Henrietta’nın vücudundaki neredeyse bütün organlara yayılıp büyük büyük kitleler oluşturduğu görüldü.
Otopsinin ardından, Henrietta’nın bedeni defnedilmek üzere Lacks ailesine teslim edilir.
Yalnız şunu belirteyim, Lacks ailesinin durmaksızın çoğaltılan HeLa hücrelerinden hala haberleri yok.
Dr. Gey, HeLa hücrelerinden o kadar çok üretti ki, bu hücreleri dünyanın dört bir yanına çeşitli bilimsel araştırmalarda kullanılması için bilim insanlarına gönderdi. Artık neredeyse dünyanın her yerinde bilim insanları HeLa hücreleri ile çalışmaya başlamıştı.
Dr. Gey, bu esnada özel olarak bu hücreleri çoğaltmak için, kendisine daha büyük bir çalışma alanı, bir tesis kurdu. Burada haftada yaklaşık 6 trilyon hücre üretiliyordu.
HeLa Hücrelerinin Bilime Katkıları
- HeLa hücreleri kullanılarak 1954 yılında Jonas Salk tarafından ilk çocuk felci (polio) aşısı geliştirildi ve bu aşı, milyonların hayatının kurtulmasına sebep oldu.
- Rahim ağzı kanserine yol açan HPV virüsü çeşitlerinin aşılarının geliştirilmesinde büyük rol oynadı.
- Virüsler hakkında daha fazla bilgilerin edinilmesinde rol aldı.
- Radyasyon ve diğer toksik kimyasalların insan hücrelerine etkisi üzerine yapılan araştırmalarda kullanıldı ve etkileri bir bir tespit edildi.
- Üzerine yanlışkla dökülen kimyasal ile insanların o dönem 48 kromozomlu olduğu düşünülürken aslında 46 kromozomlu olduğu keşfedildi.
- Salmonella bakterisinin neden olduğu Salmonelloz enfeksiyon hastalığının nasıl bulaştığı hakkında yapılan araştırmalarda kullanıldı. Bilim insanlarına, nasıl bulaştığı hakkında da önemli bilgiler verdi.
- Fare hücreleri ile birleştirilerek, ilk türler arası bağlantı oluşturulmasını sağladı. Bu bağlantı, gen haritasının çıkarılmasını ve kan grubu tayinlerini mümkün kıldı. Bununla da kalmadı, kanser üzerine yeni ilaçların geliştirilmesini sağladı.
- Tüberküloz aşısının geliştirilmesinde büyük rol oynadı.
- HIV virüsünün sadece kan hücrelerine bulaşmadığının kanıtlanmasını sağladı.
- Uzaya gönderilen ilk hücre ünvanına sahip oldu. Uzaya gönderilmesinin sebebi de uzay ortamının insan hücrelerine etkisini anlayabilmek.
- İlaçların, insanlar üzerine etkisini araştırmak için kullanıldı.
Bu kadar faydanın yanında, 1970 yıllarında HeLa hücreleri ile ilgili bir araştırmada ilginç bir bilgiye daha ulaşılır.
HeLa hücreleri , büyüyüp hızla çoğalırlarken, bir taraftan da aynı laboratuvarda bulunan hücre kültürlerine de kolayca bulaşabilmekteydiler. Hatta sadece hücre kültürleriyle kalmayıp, havadaki toz zerreciğine kadar her alana tutunmaya başladıklarını keşfettiler.
Bu keşif ile artık bilim insanları laboratuvarda çalışırken zorlanmaya başladılar. Çünkü artık HeLa hücreleri ile aynı laboratuvarda bulunan diğer kültürleri, bulaş açısından tek tek incelemek zorundaydılar.
Buna Henrietta’nın laneti diyebilir miyiz?
Henrietta’nın ölümünden birkaç yıl sonra, Lacks ailesi, bir takım hücresel araştırmalar için hastaneye çağırılır. Ancak yine ve yeniden ailesine kızlarının hücrelerinin çoğaltıldığını ve insanlığa sağlayacağı faydalarından bahsetmek yerine, sadece Henrietta’daki kanser türünün ailenin diğer bireylerinde de görülebileceğini, bunun için test yapmaları gerektiği yalanını söylerler. Bu cevabı alan aile, yapılan testleri sorgulamaz.
Taa ki, 1974 yılına kadar…
1974 yılında, ABD Federal Hükümeti tarafından deneylerde kullanılmış tüm insanlara bilgi verme zorunluluğu yasasının yürürlüğe girmesiyle bu gerçeği öğrenmeleri çok uzun sürmez.
1975 yılında, aile bireylerinden biri, katıldığı bir davette HeLa hücrelerinin konu olduğu makaleden bahseden bir grup kişinin sohbetine kulak misafiri olur. 25 yıl sonra ancak, bu gerçeği öğrenirler.
Beni yaralayan bir diğer kısım ise burası. Bir bilir kişiden bile değil, kulak misafirliği aracılığıyla bunu öğrenmeleri…
Oysa ki, Henrietta’nın ailesi ne fakirlikler, ne zorluklar çekmişti o güne kadar. Hastalandıklarında doktora bile gidemedikleri zamanlar olmuştu. Hastalıklarının tedavisi olan ilaçları kullanamadılar çünkü ceplerinde beş kuruş para yoktu. O ilaçların, piyasada oluşundaki büyük rol kızlarına ait olmasına rağmen.
Bu ne yaman çelişki (!).
Bu gerçekten haberleri olsa idi, kendilerinden izin istenseydi, belki de kızlarının insanlara fayda sağlayabileceğine inanarak, bilim uğrunda kullanılmasına izin vereceklerdi. Elbette insanlığa bu katkılar para ile ölçülemez ama, bu mucizevi keşfin faydaları göz önüne alındığında bu işten müthiş ticaret dönerken, onlar, bundan küçük bir pay dahi alamadılar.
Küçük bir pay alabilmiş olsalar en azından, köleliğin kaldırılmasına rağmen, yine de senelerce o tütün çiftliğinde aynı bir köle gibi “işçi” adı altında çalışmak zorunda bırakılmayacaklardı, temel hakları olan sağlık hakkından yararlanabileceklerdi.
Ya da belki de kızlarının bu araştırmada kullanılmasına izin vermeyeceklerdi. Bu onların en doğal haklarıydı ve kimse bu kararda onlara müdahil olamazdı. Çünkü etik ilkeler böyle işler. Ama onlar ten renkleri beyaz olmadığı için bu haktan mahrum kaldılar.
İşin maddiyatına bir kenara bırakırsak, bu durum hangi açıdan ele alırsanız alın etik değil.
Peki Henrietta’nın çocuklarına ne oldu biliyor musunuz?
Henrietta’nın ölümünden sonra aileleri dağıldı. Nasıl dağılmazdı ki zaten?
Çocuklar, bazı aile bireylerine sığınmak zorunda kaldılar. Buralarda, bu aile bireyleri tarafından çokça istismara maruz kaldılar. Annelerinin hücreleri dünyada bir çığır açarken, ortada bir ticaret dönerken, onlar pek çok zorlukla tek başlarına baş etmek zorunda kaldılar. Kimse ne Henrietta’yı, ne çocuklarını, ne ailesini düşündü.
O zamanların o çirkin zihniyeti, Lacks ailesinin kızları ile, Henrietta’nın da kendisiyle onore olmasına dahi izin vermedi.
Bu zihniyetin destekçileri, doktorlar ve bilim insanları gibi önemli kişiliklerde olabiliyormuş bunu da görmüş olduk.
Umarım yattığı yerde huzurludur ölümsüz kadın. İnsanlığa katkıları için ben kendimce minnettarım. Eminim ki o da kendisiyle gurur duyuyordur.
Henrietta Lacks ’in trajik hayat öyküsünden ve Tıp bilimine katkılarından bahsettiğim yayının sonuna geldik.
Ben aslında bu konu başlığına uzun uzadıya yazmak istediğim çok şey var. Yazardım da ancak aşırı uzatarak sizleri de sıkmak istemiyorum. Zaten yeterince uzattım.
Umarım okurken keyif almışsınızdır. Bu yayını Malcom X ’in ırkçılık üzerine söylediği ünlü sözü ile sonlandırmak istiyorum.
Herkese sağlıklı günler!
-Ceren
Ceren’e ait diğer yayınlar için buraya tıklayın.
- Savunma Mekanizmaları – Stres ve Kaygıdan Benliğimizi Nasıl Koruyoruz - 19/02/2022
- Revuele Hydralift Hyalüron Gündüz Kremi Yorumu - 30/01/2022
- Simple Ferahlatıcı Yüz Temizleme Jeli Yorumu - 24/01/2022