Haşhaş Savaşı Kitap Konusu ve İncelemesi

Tekrardan merhaba Jazetel okurları! Ben yazarınız Vane, ve bugün sizlere Haşhaş Savaşı hakkındaki düşüncelerimi aktaracağım. Bu kitaba Kralkatili Güncesi’nin baş karakteri Kvothe’ye duyduğumuz özlem nedeniyle, arkadaşımla birlikte okuma kararı alarak başladık.

Kitap hakkındaki düşüncelerime geçmeden önce, bu kitabın Kralkatili Güncesi serisi ile hiç alakası olmadığını, bizim gibi Kvothe’ye özlem duyanların bizim düştüğümüz hataya düşmemesini söylemek istiyorum. Ve arkadaşım sayesinde hayranı olduğum Kralkatili Güncesi serisinin yayınlanmış ilk iki kitabı, Rüzgarın Adı ve Bilge Adamın Korkusu kitaplarını da şiddetle okumanızı tavsiye ediyor, Haşhaş Savaşı yorumuma geçiyorum. Keyifli okumalar!

Daha Fazla Kitap İncelemesi için Tıklayın.

Haşhaş Savaşı Konusu

Haşhaş Savaşı

Asya tarihinde yaşanan olaylardan esinlenerek yazılmış bir fantazi seri üçlemesi. İlk kitap Haşhaş Savaşı’nda baş karakterimiz Fang Runin (Rin) ile fantastik bir dünyaya giriyoruz. Bir savaş yetimi olan Rin, kendisini devlet politikası nedeniyle evlatlık edinen ve kendisine hiç de iyi davranmayan bir aileyle yaşıyor. Hayatından hiç de memnun olmayan Rin, kaçış yolunu en seçkin askeri akademi olan Sinegard’da eğitim almakta buluyor.

Tabi, buraya girmek öyle kolay değil. Ulusal çapta gerçekleştirilen Keju sınavlarına çok sıkı çalışarak vilayetindeki en yüksek puanı alanlardan biri olması gerek. Bu akademide dövüş, strateji, tarih, silahlanma, dilbilim, tıp, ve benim en çok ilgimi çeken, irfan dersleri bulunuyor. Rin 1 yıl boyunca sıkı çalışmanın sonunda bu akademiye seçilmeyi hak kazanıyor. Ve böylece tüm hayatını değiştireceği, yepyeni insanlarla tanışacağı, kendi kökenlerini keşfedeceği ve yeni bir benliğiyle tanışacağı bir yolculuğa yelken açıyor.

Daha Fazla Kitap İncelemesi için Tıklayın.

Haşhaş Savaşı İncelemesi

İlk başlarda oldukça zevk alarak okuduğum, sonlara doğru artık ruhumu gitgide emen bir kitap oldu. Serinin diğer kitaplarına başlayıp başlamamakta kararsızım, zaman gösterecek. Rin’in, akademi hayatı, uzlaşmak istediği alanı İrfan olarak seçip muazzam eğitimler alması, Jiang gibi bir akıl hocası olması gibi şeyler beni oldukça tatmin etti. Özellikle akademilere ayrı bir ilgim olduğu için, Sinegard’daki dersler hakkındaki kısımları okumak bana büyük bir zevk verdi. Jiang’dan aldığı öğretiler beni çok etkiledi, keşke benim de böyle bir akıl hocam olsaydı demekten geri alamadım kendimi.

İlgimi çeken noktalardan biri de, kitapta bahsi geçen devletler, gerçek hayattan esinlenerek yazılmış. Nikara İmparatorluğu-Çin, Mugen Federasyonu-Japonya, Speer adası da Tayvan. Bahsedilen savaşlar da yine gerçek tarihe dayanıyor, örneğin İkinci Çin-Japon Savaşı. Asya tarihi hakkında yazıldığını biliyor olmama rağmen, bu kadar benzerlik göstermesi beni şok etmişti fark ettiğimde. Rin’in sonrasında imparatoriçenin askeri bölüklerinden biri olan Cike’a üye olması, ve bölüğün her bir üyesinin farklı birbirinden ilginç yeteneklere sahip olmaları güzeldi.  Ayrıca Şamanizm’den de sık sık bahsedilmesi de merakımı uyandırdı.

Kitap İncelemesi

Kitapta, Panteon tanrılarından bahsediliyor. Bu tanrılar, ölümlüler aracılığıyla dünya üstünde etkileri olabiliyor. Rin de, öfke, intikam ve ateş tanrısı olan Anka’ya ulaşabiliyor. Onun gücünü kullanarak yenilmez bir savaşçıya dönüşebiliyor. Fakat bu güce ulaşmak, bununla başa çıkmak oldukça zor. Kimileri Panteon’a ulaşıp tanrıları çağırmak için haşhaş kullanırken, kimileri içinde bulunan duygular aracılığıyla tanrılarla iletişime geçiyorlar. Ne yazık ki, bu şamanlar bir süre sonra akıl sağlıklarını kaybedip, kendilerine sahip çıkamadıklarından, Chuulu Korikh adlı bir dağa hapsediliyorlar. Bu gibi mitolojiyle harmanlanmış fantastik sahneleri okumak çok zevkliydi. 

Kitabın ruhumu emmesine sebep olan kısımlara gelecek olursak, kitabın büyük bir bölümünü kaplayan savaş, pat diye patlak veriyor. Ben daha 50 sayfa daha eğitim hayatını okurum sanırken, birdenbire,  en az kitaptaki karakterler kadar şaşkınlık içerisinde, kendimi savaşın tam ortasında buldum. Kitabın yarısı giriş, diğer yarısı da savaştan ibaretti neredeyse. Oldukça tetikleyici, travmatik sahneler vardı. Kitabı okuyacak olanları bu konularda dikkatli olmalarını öneririm bu yüzden.

Okurken savaşın ne kadar korkunç, vahşi ve zalim bir şey olduğunu iliklerinize kadar fark ediyorsunuz. Kitapta da geçtiği gibi, “Savaş kimin haklı olduğunu belirlemez, kimin hayatta kalacağını belirler.” Savaş boyu Rin’in de gittikçe zalim birine dönüştüğüne tanık oluyoruz. Belki başka şansı yoktu, belki de ancak o şekilde hayatta kalabilmeyi başardı ama yinede… Düşmanlarının onlara yaptığının aynısını tek başına yapması, tüyler ürperticiydi.  Tamamen haklı da diyemiyorsunuz, haksız da. Sadece gerçekten şartlar sağlandığında herkesin kötü birine dönüşebileceğini tekrar hatırlamış oldum. 

Daha Fazla Kitap İncelemesi için Tıklayın.

Haşhaş Savaşı Alıntıları

Savaş kimin haklı olduğunu belirlemez. Savaş, hayatta kalanı belirler.”

“Onlar canavardı!” diye bağırdı Rin. “İnsan değillerdi!”    “Hiç onların da,” dedi Kitay yavaşça, “bizim hakkımızda aynı şeyi söylediğini düşündün mü?”

‘Muhteşem bir şey oldum, diye düşündü. Korkunç bir şey oldum.’

Bir tanrıça mıydı, canavar mı? Belki hiçbiri, belki ikisi de.

Benden bu haftalık bu kadar, umarım zevkle okumuşsunuzdur. Görüşmek üzere, umutla kalın!

Vane

Daha Fazla Kitap İncelemesi için Tıklayın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir