Kayıp Franklin Seferi ve Tarihe Gizlenmiş Yamyamlık

Kayıp Franklin seferi ‘nin ardında kalan John Torrington ve diğer mumyalanmış cesetler bize denizcilerin son ve çaresiz günlerinde mürettebattan kalan cesetleri yediklerini gösteriyor.

John Torrington’ın saklanmış bedeni, mürettebatın kuzey kutbu yakınlarında kaybolduktan sonra mumyalayıp arkalarında bıraktıkları cesetlerden biri..

1845’de 134 adam taşıyan iki gemi  kuzey-batı geçidini aramak için İngiltere’den yelken açtı. Ama asla geri dönmediler. 

Şimdilerde Franklin’in kayıp seferi olarak bilinen, bu trajik seyahat gemilerin buzullarda sıkışması ve kimsenin hayatta kalmayışı ile son buldu. Geriye kalan mumyaların çoğu, 140 yıl boyunca buzullar tarafından muhafaza edildi. Bu cesetler o tarihten beri ilk kez 1980’li yıllarda bulundu.

Bu  ölü bedenlerin donmuş olması araştırmacılara ayrıca ölüm nedenlerinin açlıktan, zehirlenmeden veya yamyamlıktan dolayı mı olduğunu bulmalarında yardımcı oldu. Daha da fazlası, yeni araştırmaların ışığında Franklin’in gezisin ardında kalan sadece john Torrington’ın ve diğer mürettebatın mumyalanmış bedenleriydi.

Franklin’in kayıp seferinde ki iki geminin ismi HMS Erebus, HMS Terror  sırasıyla 2014 ve 2016 yıllarında keşfedildi. 2019’da  Kanada arkeoloji ekibinin deniz altı dronları ile ilk kez Teror gemisinin içine girilerek bize bu tüyler ürpertici hikayede bir başka yakından bakış sağladı.

John Hartnell’ın elleri, Mürettebattaki insanlardan biri,1986 yılında mezardan çıkarılmış ve john Hartnell’ın  büyük büyük yeğeni Brian Spenceley tarafından çekilmiş bir fotoğraf.

Son zamanlarda Franklin seferi hakkında bir çok şey öğrendiğimiz halde, hikayenin büyük bir kısmı hale gizemini koruyor. Ama bildiğimiz şey, kuzeyde büyük bir yamyamlık hikayesi anlatılıyor.

Franklin Seferi

  • Franklin Seferinde İşlerin Yanlış Gittiği Yer

Bu üzücü hikaye John Torrington ve Franklin seferi mumyalarının daha önceden kuzeye üç başarılı sefer düzenlemeleri ve İngiliz Kraliyet Donanması için çalışmalarıyla  başladı.  Daha önceden  yapılmış 3 başarılı seferin ikisinde John Franklin kaptandı. Kaptan John Franklin 1945’te demir alarak bir kez daha kuzeye doğru yola çıkmak istedi.

19 Mayıs 1845’de sabahın erken saatlerinde yola çıkan John Torrington ve 133  adam Erebus ve Terror gemilerine binerek İngilitere Greenhithe limanından ayrıldı. Demir plakalar ile güçlendirilmiş bu iki gemid  14.646 kilogramdan daha fazla  muhafaza edilmiş et, 450 kilo kadar kuru üzüm ve 3850 litre  kadar turşu vardı.

Yapılan bu tür hazırlıkları bilirken  ayrıca bildiğimiz şey ise 3 adamın yola çıkıldıktan 3 ay sonra evlerine geri gönderildiği. Son olarak Temmuz ayında Kanada’nın kuzeydoğusundaki Baffin Körfezi‘nde bir gemi tarafından görüldükten sonra, Terror ve Erebus tarihin sisinde kayboldu.

Franklin Seferi

Bir çok uzman iki geminin de Kuzey Kanada’daki Victoria Adası ve Kral William Adasının arasında Arktik Okyanusu’nun Victoria Boğazı’nda sıkışıp kaldığını söylüyor. Sonraki gelişmeler araştırmacılara olayın nerede ve ne zaman geliştiğini anlamaları için muhtemel harita ve detaylı zaman çizgisi çıkarmalarına yardımcı oldu.

Belki de en önemlisi, 1850’de  Amerikalı ve İngiltereli araştırmacılar tarihi 1846’ya dayanan Beechey Adası Baffin Körfezi’nin batısındaki ıssız kara parçasında üç mezar buldu. Araştırmacıların 140 yılı aşkın süredir bu cesetleri bulamamasına rağmen cesetlerin John Torrington ve diğer Franklin keşif ekiplerinden olduklarını kanıtladı.

Daha sonra 1854’de  İskoç kaşif John Rae, Franklin seferine ait eşyalara sahip olan Pelly Körfezi‘nin Inuit sakinleriyle tanıştı. Bu insanlar Rae’ye, bölgede tespit edilen, çoğu ikiye bölünmüş insan kemikleri yığınları hakkında bilgi verdi ve Franklin Seferi yapanların muhtemelen hayatta olan son günlerinde yamyamlığa başvurduklarına dair söylentilere yol açtılar.

1980’lerde ve 1990’larda King William Adası‘nda bulunan iskelet kalıntılarında bulunan  oyulmuş bıçak izleri bu iddiaları destekliyor. Ve daha fazlası muhtemelen açlıktan ölen yoldaşlarının kemiklerini, son bir hayatta kalma girişiminde iliklerini çıkarmak için pişirmeden önce kırmaya zorlandıklarını doğruluyor. Ancak Franklin keşif gezisinin en tüyler ürpertici kalıntılar, vücudu gerçekten şaşırtıcı derecede iyi korunmuş bir adamdan geldi.

John Torrington ve Diğer Kayıp Sefer Mumyalarının Keşfi

19. yüzyılın ortalarına döndüğümüz de, John Torrington‘un adının sonunda meşhur olacağına dair hiçbir fikri yoktu. Aslında, antropolog Owen Beattie 1980’lerde ölümünden yaklaşık 140 yıl sonra Beechey Adası‘ndaki mumyalanmış bedenini ortaya çıkarana kadar adam hakkında pek bir şey bilinmiyordu.

John Torrington’un tabutunun kapağına çivilenmiş elle yazılmış bir plakta, adamın 1 Ocak 1846’da öldüğünde sadece 20 yaşında olduğu yazıyordu.  

Beattie ve ekibi için, donmuş toprak John Torrington‘u mükemmel şekilde korudu ve ipuçları için incelenmeye hazır hale getirdi. Kabuk ve keten pantolondan yapılmış düğmelerle süslenmiş gri pamuklu bir gömlek giymiş olan John Torrington‘un vücudu, bir tahta yonga yatağında, uzuvları keten şeritlerle birbirine bağlanmış ve yüzü ince bir kumaş tabakasıyla kaplı olarak bulundu.

Torrington’un cesedi, 138 yıl sonra hala açık olan sütlü mavi bir çift göz de dahil olmak üzere yüzünün ayrıntıları bozulmadan kaldı.

Franklin Seferi

Resmi otopsi raporu, saç derisinden o zamandan beri ayrılmış olan uzun kahverengi saçlı ve temiz tıraşlı olduğunu gösteriyor. Vücudunda hiçbir travma, yara veya yara izi görülmedi. Beynin tanecikli sarı bir maddeye belirgin bir şekilde parçalanması, vücudunun ölümden hemen sonra sıcak tutulduğunu gösterdi.

Tam ölüm sonrası incelemeye rağmen, tıp uzmanları, zatürre, açlık, veya kurşun zehirlenmesinin Torrington ve mürettebatının ölümüne katkıda bulunduğunu tahmin etseler bile, resmi bir ölüm nedeni tespit edemediler.

Franklin Seferi

Araştırmacılar, Torrington’u mezardan çıkarıp inceledikten ve yanına gömülen diğer iki adam olan John Hartnell ve William Braine‘i inceledikten sonra, cesetleri geri götürdüler. 1986’da John Hartnell’i mezardan çıkardıklarında, cildi o kadar iyi korunmuştu ki, doğal kırmızı vurguları hala görülebiliyordu. Ve sağlam gözleri, ekibin 140 yıl önce ölmüş bir adamın bakışlarını görebilecek kadar açıktı.

Hartnell’in bakışlarıyla tanışan ekip üyelerinden biri ise, Beattie ile şans eseri bir görüşme sonrasında işe alınan Hartnell’in soyundan gelen fotoğrafçı Brian Spenceley idi. Cesetler çıkarıldıktan sonra, Spenceley büyük-büyük amcasının gözlerine bakabildi.

Bugüne kadar, Kayıp Franklin Seferi mumyaları, zaman içinde donmaya devam edecekleri Beechey Adası’nda gömülü kaldı.

Kayıp Franklin Seferi Üzerine Son Araştırmalar

Araştırmacılar John Torrington‘u bulduktan otuz yıl sonra, sonunda kendisi ve mürettebatının seyahat ettiği iki gemiyi buldular.

Erebus, 2014 yılında King William Adası açıklarında denizin  11 metre kadar derinliğinde keşfedildiğinde, yelken açmasının üzerinden 169 yıl geçmişti. İki yıl sonra, Terror, 70 km uzakta, denizin 27 metre kadar derinliğinde , su altında yaklaşık 200 yıl sonra şaşırtıcı bir durumda keşfedildi.

Arkeolog Ryan Harris, “Gemi inanılmaz derecede sağlam.” dedi. “Ona baktığınızda, bunun 170 yıllık bir gemi enkazı olduğuna inanmakta güçlük çekiyorsunuz. Bu tür şeyleri çok sık göremezsiniz.

kayıp Franklin Seferi

Ardından, 2017 yılında araştırmacılar, Franklin keşif gezisi üyelerinden 39 diş ve kemik örneği topladıklarını bildirdi. Bu örneklerden 24 DNA profilini yeniden oluşturmayı başardılar.

Bu DNA’yı çeşitli mezarlık alanlarındaki mürettebat üyelerini belirlemek, daha kesin ölüm nedenlerini aramak ve gerçekte ne olduğuna dair daha eksiksiz bir resim oluşturmak için kullanmayı umdular. Bu arada, 2018 yılında yapılan bir çalışma, zayıf gıda depolaması nedeniyle zehirlenmeye yol açan uzun süredir devam eden fikirlerle çelişen kanıtlar sunarken, bazı bilim adamları hala kurşun zehirlenmesinin bir faktör olduğuna inanıyor.

Büyük sorular hala cevapsız: İki gemi neden birbirinden bu kadar uzaktaydı ve tam olarak nasıl battılar? En azından Terror vakasında, nasıl battığını açıklayacak kesin bir kanıt yoktu.

Harris, “Terror’un batması için bariz bir neden yok.” dedi. “ Gövdede herhangi bir yarık yok. Yine de, hızla ve aniden batmış ve yavaşça dibe çökmüş görünüyor. Ne oldu?

Bu sorulara o zamandan beri araştırmacılar cevaplar arıyor.

Terror, son teknoloji bir gemiydi ve Canadian Geographic’e göre, aslında 1812 Savaşı sırasında kuzey kutbundaki yolculuğundan önce birkaç savaşa katılmak üzere yelken açmak için inşa edildi.

Buzu kırmak için kalın demir kaplama ile güçlendirilmiş ve güvertelerinde darbeleri emmek ve eşit olarak dağıtmak için tasarlanmış olan Terror, Franklin keşfi için en iyisiydi. Maalesef bu yeterli olmadı ve sonunda gemi okyanusun dibine battı.

2019 bir ekip, geminin ambar ağızlarına ve mürettebat kabininin tavan pencerelerine yerleştirilmiş uzaktan kumandalı su altı insansız hava araçlarını kullanarak, yedi dalışa gitti ve Terror’un battıktan yaklaşık iki yüzyıl sonra ne kadar sağlam olduğunu gösteren büyüleyici bir kamera görüntüsü kaydetti.

Nihayetinde, bu soruyu ve benzerlerini yanıtlamak için yapılacak çok daha fazla araştırma var. Adil olmak gerekirse, araştırma gerçekten daha yeni başladı. Ve günümüz teknolojisiyle, yakın gelecekte daha fazlasını öğrenmemiz oldukça muhtemeldir.

Harris, “Öyle ya da böyle, hikayenin sonuna ineceğimizden eminim” dedi.

“Ancak Terror ve Erebus’un daha fazla sırrını açığa çıkarsak da, John Torrington ve diğer Franklin Seferi mumyalarının hikayeleri tarihe karışabilir. Buzdaki son günlerinin nasıl olduğunu asla bilemeyebiliriz, ancak bize bir ipucu vermek için her zaman donmuş yüzlerinin ürkütücü görüntülerine sahip olacağız” diye ekledi.

-Shantaram

 

Jaze notu: Görüntüler gerçekten çok korkunçtu, kabuslarınızı süslemesin diye mumya görüntülerini kaldırdım.

Shantaram

Shantaram

Klü/ İngiliz Dili Ve Edebiyatı bölümü hazırlık sınıfı öğrencisiyim. Çokta sosyal olmayan biri olduğum için tek başıma gezer, çizer, yazar, okur, üretir ve çalarım. İyi günler!

2 thoughts on “Kayıp Franklin Seferi ve Tarihe Gizlenmiş Yamyamlık

  • 02/03/2021 tarihinde, saat 20:05
    Permalink

    Çok ilginç bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık

  • 03/03/2021 tarihinde, saat 14:17
    Permalink

    Efsanevi bir yazı. Tebrikler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir