İşe Yarar Bir Şey Konusu ve Film İncelemesi

“İşe Yarar Bir Şey” Film Konusu ve İncelemesi

Selamlar, bugün size şiir gibi bir film önermeye geldim. Edebiyat ve sinema gibi iki sanat dalının eseri olan bir film: İşe Yarar Bir Şey yönetmen koltuğunda Pelin Esmer var. Benim yönetmenden ilk filmim. Bitirir bitirmez yönetmeni, sahnelere de hayran kaldığımdan görüntü yönetmenini de araştırmaya koyuldum ve diğer çalışmalarını da izlemek için sabırsızlanıyorum.

Filmin detaylarına inmeden önce yönetmenden filmin çıkış noktasını anlatan cümleleri okuyalım istedim.

Yönetmen bir röportajda filmi şu cümlelerle tanımlamış:

“Şiirin başıbozuk haline, yan yana gelmez kelimeleri yan yana getirme özgürlüğüne, ‘anlamasan da olur, sen hissettiğine bak’ tavrına özenip bu filme kalkıştım biraz da. Şiir yazamıyorum, bari filmi şiire benzetelim dedim. Şiirin üzerimizde bıraktığı o tanımlaması zor etkiyi sinemadan çıkan insanın üzerinde deneme arzusu biraz.”

İşe Yarar Bir Şey Konusu

İşe Yarar Bir Şey film incelemesi

Bu filmde bir tren garında tanışan birbirine yabancı Leyla ve Canan’ın hikayesini dinleyecek ve bu hikayeye fon oluşturan akıp giden yansımaları seyredeceğiz.

İlk bölüm nispeten trende geçtiği için bir yolculuk filmi olarak görülebilir. Genel anlatımda “yolculuk” insanları kavuşturan ya da ayıran bir metafor görevi üstlenir, bu hikayede ise birbirine tamamen yabancı iki insanın hayatlarını bir noktada kesiştiren bir köprü görevi görür.

Bu hikayeyi bağlayan ve hayatları farklı yönlerde seyreden bu iki kadından da biraz bahsetmek istiyorum.

Film İncelemesi

Leyla liseden mezun olduğundan beri tam yirmi beş yıldır görüşmediği lise arkadaşlarıyla buluşmak üzere uzun bir tren yolculuğuna çıkar. Karakter olarak ayakları yere basan, güçlü aynı zamanda içe dönük, yalnızlıktan beslenen, çevreyi ve insanları gözlemlemeyi seven biridir. Meslek olarak avukatlık yapmaktadır, soranlara da bunu söyler. Yol boyunca Leyla’nın iç sesini duyarız. Bu sayede onun aslında bir sanatçı, bir şair olduğunu; hikayeler ve şiirler yazdığını anlarız.

Canan karakteri ise Leyla’nın tersidir, kendinden ve aldığı kararlardan emin olmayan, baskı altında büyümüş bir hemşiredir. Mesleğini aslında hiç istemeyerek yapar, aslında oyuncu olmak ister. İş mülakatı için yola çıktığını söyler. Fakat asıl yola çıkış sebebi onu farklı kılan noktadır. Kendi içinde bu durumla başa çıkmaya çalışırken içini Leyla’ya dökmeye başlar ve hikaye burada başlar.

İşe Yarar Bir Şey konusu

Bu noktada karşımıza Yavuz karakteri çıkar, yatalak ve henüz orta yaşlarda, varlıklı bir adamdır. Canan’ın varış noktası bu evdir ve yapması gereken bir görevi vardır. Ne var ki Canan bu görevi yerine getirecek cesareti kendinde bulamadığından yanında Leyla’yı da bir şekilde peşine takar ve sonunda ikisi de Yavuzla tanışır.

Yavuz, entelektüel seviyesi oldukça yüksek bir adam olarak karşımıza çıkar. Bunu konuşma tarzından, bilgi birikiminden ve odasında yığınla duran kitaplardan çıkarırız. Ne yazık ki yatağa bağlı kalmıştır artık, başına ne geldiğini öğrenemeyiz, tek bildiğimiz hayatı sadece denize bakan bir pencereden ibaret hale gelmiş durumda olduğu ve çıkış olarak ötenaziyi seçtiğidir.

Canan, Leyla ve Yavuz birbirine tamamen yabancı insanlardır fakat Leyla ile Yavuz adeta birbirlerini okur gibi sohbet etmeye başlarlar. Leyla ile Yavuz’un iletişime geçtiği sahnelerde edebiyat ve hayat üzerine sohbetlerine tanık olduğumuzda hayata tutunmak için ortak satırları paylaşabilmek, aynı duyguyu hissetmek gibi duyguların ne kadar etkili olduğunu, sorulan Yarın görüşecek miyiz? sorusuna verilen cevap ile alırız.

Leyla’nın Katıldığı Yemek Sahnesi

Son olarak Leyla’nın yola çıkış nedeni lise buluşmasına hazırlanıp yemeğe katıldığı sahneyi görürüz. Her şey mükemmel bir şekilde hazırlanmıştır. Davetliler en şık kostümlerini giymişlerdir, herkes rolünü bilir ve sahne hazırdır. Bu sahneye yıllardır dahil olmayan Leyla tren yolculuğu uğruna bu sefer katılmayı seçmiştir, sonra Leyla’nın iç sesini duyarız:

“Çatal bardağa değecek… Çııın çııın… Şşşş… Sessizlik! Duygusal bir konuşma…. Şerefe!… Sağlığa… Dostluğa… Geçmişe… Geleceğe… Hayata… Sonra herkes marifetlerini sergilemeye başlayacak. Sonra… Sıra bana da gelecek.”

Bu sahneyi yine Pelin Esmer’in verdiği röportajdan kendi cümleleri ile tanımlamak doğru olacak sanırım:

“Yazma aşamasında kafamda “Son Akşam Yemeği” olarak canlandı o masa. Peki o masada İsa oturmasa nasıl olurdu? Bunu merak ettik açıkçası. Ölümü ancak hayatla, diğer bir deyişle ölüm olduğunda artık olmayacak olanlarla tahayyül edip anlatabiliriz diye düşündük. Hepimiz hayatımızda en az bir kez bir tırabzanın başına gelip “Şimdi buradan kendimi atsam ya da düşsem, hayatımda artık neler olmayacak?” diye bir liste yapmışızdır. Bu listenin içerisine iyi kötü bir sürü şey girer. Akşam annenin yaptığı mücveri yiyememek de girer, o sarı çiçeği bir daha görememek de..”

Kitapları ve sinemayı seven herkesin bu filmden keyif alacağına inanıyorum, şimdiden iyi seyirler.

-Özlem

Daha fazla Film İncelemesi için tıklayın.

Özlem

Özlem

Gazi'de İngilizce Öğretmenliği son sınıf öğrencisi, yedinci sanat dalına düşkün biri. Sinemanın gücüne inanır, zamanını anlamak ve anlatmak için harcar, arada yazar, çokça düşünür. Keşfetmeyi ve yolculuğu seven biridir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir